"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yeni doçentlik kriterleri (2): Ne yapılmalıydı?

Last updated on 24 Ağustos 2023

Bir önceki blog yazım yeterince uzun olduğu için ne yapılmalıydı kısmı çok da doyurucu olmamıştı. Bu yazıyı biraz bunun için yazıyorum. Çünkü yeni kriterleri eleştiriyoruz ama nasıl bir sistem getirilmesi gerektiği çok da konuşulmuyor. Konuşulanlar daha çok herkesin kendi alanında gördüğü uygulamaların genele yansıtılmasını talep etmesiyle sınırlı. Ancak bilimsel alanlar derya deniz ve 3892849 çeşit pratik var. Bu pratiklerin tamamının araştırma değerlendirme sistemlerine yansıtılması zor ama daha düşünsel bir sistem geliştirilmesi hala mümkün.

Dünyada Leiden Manifestosu, DORA, Helsinki çok dillilik girişimi gibi bir sürü gelişme yaşandı/yaşanıyor. Dergi temelli ölçevleri artık kullanmayacağız diyen DORA’yı benim üniversitem de dahil pek çok üniversite imzaladı ama etki faktöründen dergi çeyrek dilimlerine dergi temelli tüm ölçevleri hala kullanıyoruz. Bu imzaların bir anlamı olabilmesi için gerçekten ne söylediğinin anlaşılması ve uygulamaya geçirilmesi önemli. Ne kadar yapılabilir bilmiyorum ama yapılması gereken bu.

En güncel gelişme AB’nin yeni girişimi CoARA (Araştırma değerlendirmesini geliştirme koalisyonu). Maalesef bağlantım olan ülkelerdeki (Finladiya, Polonya) kurumlar CoARA imzacısı olduğundan oralarda CoARA için çalışabilsem de tam zamanlı görev yaptığım kendi kurumumda çalışamıyorum çünkü CoARA’ya kurumsal imza gerekiyor. Türkiye’den kurumsal imza sadece Bilim Akademisi tarafından atıldı. Bu da Bilim Akademisi tarafından verilen ödüllerde CoARA’nın ilkelerinin dikkate alınacağını göstermesi açısından çok önemli olsa da daha çok kurumun bu girişime dahil olmasıyla mevcut problemleri bir nebze daha iyileştirebiliriz. Doçentlik kriterleri değiştiğinden beri ÜAK veya YÖK CoARA imzacısı olsaydı sonuç ne olurdu diye düşünüyorum. Bu yazıda da CoARA’nın 10 temel taahhütü üzerinden ÜAK ne yapabilirdi sorusuna bazı yanıtlar sunmak istiyorum. Hazırsanız başlayalım:

1. Araştırmanın ihtiyaçlarına ve doğasına uygun olarak araştırmaya yapılan katkıların ve araştırmalardaki kariyerlerin çeşitliliğini kabul edin

Araştırma değerlendirme politikalarımıza baktığımız zaman araştırma=bilimsel iletişim çıktısı (makale, kitap) anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. Ancak araştırmanın çok çeşitli doğası var. Bu çeşitliliğin tanınması gerekiyor. CoARA diyor ki:

  • Değerlendirme uygulamalarındaki değişiklikler, araştırmacıların bilime ve toplumun yararına yaptığı değerli katkıların geniş çeşitliliğinin tanınmasını sağlamalıdır; buna dergi yayınlarının ötesinde ve hangi dilde iletildiklerine bakılmaksızın çeşitli çıktılar dahildir.
  • Değerlendirme uygulamalarındaki değişiklikler, akran değerlendirmesi, takım çalışması ve işbirliği dahil olmak üzere araştırmanın ve araştırma sürecinin sağlamlığına, açıklığına, şeffaflığına ve kapsayıcılığına katkıda bulunan geniş uygulama çeşitliliğinin tanınmasını sağlamalıdır.
  • Değerlendirme uygulamalarındaki değişiklikler, öğretim, liderlik, süpervizyon, eğitim ve mentorluk dahil olmak üzere faaliyetlerin geniş çeşitliliğinin tanınmasını sağlamalıdır.

Bu taahhütler çok önemli. Yani diyor ki bilim sadece üretilen makalelerle sınırlı değil. Bu makalelerin üretim süreci, verisi, dili, ıvırı zıvırı her şeyi kıymetli. Her şeyi dikkate alacak bir sistem geliştirmelisin. Bu insan proje yapmış ama verisini açmış mı, topluma veya bilime katkısı olmuş mu vs. Benim hayalim her adaydan bir sayfalık niyet mektubunun alındığı sistem. “Doçent unvanını almalıyım çünkü 935023 kitap içi bölüm yazdım” değil. “Doçent unvanını almalıyım çünkü şimdiye kadar yaptıklarımla şunlar şunlar gerçekleşti” diyen mektuplar.

Bir önceki yazımda benim için yazılmış kötü bir rapordan bahsetmiştim. Bunda iyisinden, beni kalbimden yakalayanından bahsedeceğim. Raporlarımdan birinde şu not vardı:

“… röportaj, sohbet yazısı nevinden faaliyetlerinin de bilginin paylaşılması ve yayılmasında, toplumsal bilinç oluşturulmasında, akademik yayınların irdelenmesinde ve bu yayınlara bakış açısının sergilenmesinde, yayınların niceliklerinden ziyade niteliklerinin öneminin ifade edilmesinde önemli çalışmalar olduğu kanaatindeyim.”

http://www.zehrataskin.com/index.php/2021/01/20/unvan/

Bunun hakemden gelmesi kıymetli, bunun aday tarafından dillendirilmesi daha da kıymetli bence. Yaptıklarınızın bir amacı olduğunu da ispatlıyor çünkü. Ben bunca yayını şunun için yaptım mesajı. Unvan almak için çalışmadım, bir şeyler yapmak için çalıştım. Yaptım, yapıyorum ve yapacağım mesajı.

2. Araştırma değerlendirmesini, nicel göstergelerin sorumlu kullanımıyla desteklenen, akran değerlendirmesinin merkezi olduğu niteliksel değerlendirmeye dayandırın

Bizdeki sistem buymuş gibi açıklanıyor sıklıkla. Yani insanlar belli bir puan seviyesini geçtiklerinde başvuruyorlar ve sonrasında sistem akran değerlendirmesini dikkate alıyor. Ancak akranların değerlendirme yetenekleri, ön yargı, çıkar çatışmaları her zaman problem. Bu da maalesef akran değerlendirmelerinin kalitesini düşürüyor. CoARA diyor ki:

Hakem değerlendirmesi süreçlerinin titizlik ve şeffaflığın temel ilkelerini (uzman değerlendirmesi, şeffaflık, tarafsızlık, uygunluk, gizlilik, bütünlük ve etik hususlar, cinsiyet, eşitlik ve çeşitlilik) karşılayacak şekilde tasarlanması önemlidir.

Daha çok nitel yöntemlere dayanan değerlendirme uygulamalarına doğru ilerlemek, araştırmacıların ek çaba göstermesini gerektirebilir. Araştırmacılar, bu çabaları için takdir edilmeli ve akranlarının çalışmalarını incelemeye yaptıkları katkılar, kariyer gelişimlerinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Yani diyor ki akran değerlendirmesi süreçlerini de iyileştirin. Doçentlik sistemindeki puanları revize etmeden önce sistemdeki arızaları giderin. Önyargı sorunsa açık değerlendirme işine geçin. Akranlara kriter getirin. İyi akran değerlendirmelerini ödüllendirin vs. Bu kısımda yapılacak çok şey var.

3. Dergi ve yayına dayalı metriklerin araştırma değerlendirmesinde uygunsuz kullanımlarını, özellikle de Dergi Etki Faktörü (JIF) ve h-indeksinin uygunsuz kullanımlarını terk edin

Yeni dergi kriterlerinin tamamı dergi temelli ve “uygunsuz kullanım” olarak tanımlanabilecek nitelikte. Bunun detaylarını bir önceki yazımda yazmıştım. Peki bu uygunsuz kullanımlar neler:

  • kalite ve/veya etkiyi değerlendirmek için yalnızca yazara dayalı sayısal ölçütlere (örn. makale, patent, alıntı, hibe vb. sayma) güvenmek;
  • çıktıların yayın yeri, biçimi veya dili ile ilgili ölçümlere dayalı olarak değerlendirilmesi;
  • kaliteyi ve/veya etkiyi düzgün bir şekilde yakalamayan diğer metriklere güvenmek.

4. Araştırma değerlendirmesinde araştırma kuruluşlarının sıralamalarını kullanmaktan kaçının

Bunun sakıncalarını da daha önceki yazılarımda yazmıştım. Tekrar olmasın. Ancak yeni kriterlerde yurtdışı bilimsel araştırma puanı alabilmek için ilk 300 üniversite şartı koyulmuş olması oldukça sorunlu. Benim doktora sonrası araştırmamı yaptığım, sonrasında araştırmacı olarak çalışmaya devam ettiğim kurum ilk 300 üniversite arasında değildi. Ancak bu kurum sayesinde çok sayıda AB projesine dahil olabildim. İnanılmaz işbirlikleri kurdum. Üniversite sıralama sistemleri ile ilgili çok şahane bir oturum yapmıştık biz Reflektif ekibiyle, şu özeti okuyabilirsiniz: https://dergi.bilgi.edu.tr/index.php/reflektif/article/view/198/121

5. Kaynakları, taahhüt edilen organizasyonel değişiklikleri başarmak için gerektiği şekilde araştırma değerlendirmesini reforme etmeye ayırın

Bu madde inanılmaz kıymetli ve son iki haftadaki tüm tartışmanın sebebi. Araştırma değerlendirme sistemleri cort diye değiştirilemez. Ben yaptım oldu, hadi şimdi buna uy denilemez. Bunun yerine ortak bir akılla hareket edilmesi gerekir. CoARA diyor ki:

  • Planlama ve ilerleme izleme dahil olmak üzere araştırma değerlendirmesindeki değişiklikleri uygulamak;
  • Tüm aktörler arasında farkındalık yaratmak;
  • Hakemler ve değerlendiriciler dahil olmak üzere, araştırmacıları ve değerlendirmeye dahil olan diğer personeli eğitmek, eğitmek ve desteklemek ve
  • Araştırma değerlendirme uygulamalarına ilişkin verilerin şeffaf bir şekilde toplanması ve işlenmesi için araç ve hizmetler gibi gerekli altyapıyı desteklemek üzere kaynak ayırın. Bunu da politikanızın bir parçası yapın.

6. Araştırma değerlendirme kriterlerini, araçlarını ve süreçlerini gözden geçirin ve geliştirin

Burası çok önemli. CoARA diyor ki:

Tüm kariyer aşamalarındaki araştırmacıların doğrudan katılımıyla, uygulama bağlamlarına uyarlanmış araştırma projelerinin, araştırma ekiplerinin ve araştırmacıların değerlendirilmesi için kriterleri, araçları ve süreçleri gözden geçirin ve geliştirin.

Katılım önemli. Yapılan değişikliklerin doğru açıklanması önemli. Sürekli gözden geçirilen bir sistem yaratmak önemli. Önemli yani.

7. Araştırma değerlendirme reformu konusunda farkındalığı artırın ve değerlendirme kriterleri ve süreçleri ile bunların kullanımı hakkında şeffaf iletişim, rehberlik ve eğitim sağlayın

ŞEFFAF İLETİŞİM, REHBERLİK, EĞİTİM

Biz hala neden kitap editörü olmak için profesör olmak gerektiği sorumuza cevap alamadık. Yahut neden üniversitenin izin vermediği bir kitabın yayınlanamayacağını.

8. Koalisyon içinde ve ötesinde karşılıklı öğrenmeyi sağlamak için uygulama ve deneyim alışverişi yapın

Koalisyona imza atan diğer kurumlardan öğrenin diyor. Yani bu imzanın alameti farikası bu. Örneğin sabit dergi listesinin nelere sebep olabileceğini denemek zorunda değilsiniz, denenmişi var. Bu gibi koalisyonlar bu sebeple önemli. Hep uluslararası işbirliği diyoruz ya, bu gibi koalisyonlar bu işbirliğinin sağlanması açısından çok önemli.

9. İlkelere bağlılık ve Taahhütlerin uygulanması konusunda kaydedilen ilerlemeyi iletin

Yazının başında bahsettiğim gibi bu işin imzanın ötesine geçebilmesi için uygulamaya koyulması gerek. Taahhütlerin bir maddesinin ilkelere bağlılık olma sebebi de bu. İmza attım bitti değil, imza attım ve uyguladım demeniz gerekiyor.

10. Araştırmayla ilgili uygulamaları, kriterleri ve araçları değerlendirin ve verileri kanıt toplama ve araştırma için açıkça kullanılabilir hale getirin

Bizi açıklık kurtaracak. Sadece makaleleri açık açık okuduğumuz bir sistem değil bu. Deneyimleri, raporları, her şeyi. Blogumda kişisel anektodlara fazla yer verme sebebim de bu.

Elbette yapılabilecekler bunula sınırlı değil. Daha çok şey yazılabilir. Zamanında Sarkaç için yazdığım şu yazıyla devam edebilirsiniz: https://sarkac.org/2022/06/ne-olacak-bu-akademinin-hali-sorunsalina-cozum-onerileri/

Bir önceki yazıya gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkürler.

7 Yorum

  1. Murat Sayan
    Murat Sayan 15 Ağustos 2023

    Sayın Zehra Taşkın,
    Bloğunuzu ilgiyle takip ediyorum. “Yeni Doçentlik Kriterleri (2): Ne yapılmalıydı?” harika bir metin olmuş. Akademide pek rastlamadığımız “ ne yapılmalı” ya daha çok yer vermenizi dilerim. Sanırım hayatımızda eksik olan bu…
    Bloğunuzun aslında akademik bir fonksiyon gördüğünü ben de düşünüyordum…CoARA’nın bunu tanımlaması sağlam bir dayanak olmuş… Bilim hayatın içinde, her zaman, her yerde…
    Selamlarımla

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 15 Ağustos 2023

      Hem yorumunuz, hem güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

  2. Nevzat Kardeş
    Nevzat Kardeş 19 Ağustos 2023

    Hocam yazılarınıza tarih atsanız iyi olurdu. Böylece okuyucu aylar yıllar geçince ne zaman kaleme alındığını bilir.
    Emeklerinize sağlık.

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 19 Ağustos 2023

      Hepsine WordPress otomatik olarak tarih atıyor aslında. Blog yazılarının birlikte tutulduğu sayfada da tarihler var. Sanıyorum gözünüzden kaçtı. Teşekkürler.

  3. Kemal
    Kemal 27 Ağustos 2023

    Bence burada en önemli noktalardan birisi akademide olmayan kişiler için en az 8 dönem ders verme zorunluluğu getirilmesidir. Bu husus üzerinde bence yeterince durulmamis. Zaten YÖK baskılara dayanamayıp bunu 4 döneme düşürdü. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler. 4 dönem ders verecek okulu bulmak zor o dersleri verecek izinleri almak zor ona vakit bulmak zor. Bürokrasi ile akademi arasındaki bağın zayıflaması önemli bir sorundur.

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 28 Ağustos 2023

      Teşekkürler yorumunuz için.

    • Alper
      Alper 29 Ocak 2024

      Üstadım 4 dönem meselesinde eleştirel yaklaşımınız kendi içerisinde tutarlı gibi görünse de şahsi bir kanaatini paylaşmak isterim. Dr. ünvanı ile Doç. ünvanını statü olarak birbirinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Dr. ünvanını alabilmek için öncelikle yasalarca bu yetkinliğe sahip olduğu tasdik edilen kamusal nitelikli kurumlar tarafından eğitim sürecinden geçmeniz beklenirken yani aslolan bilgi edinmeye devam etmeniz iken doçentlik ise o güne kadar edindiğiniz bilginin yeniden üretilebilmesi ve aktarılması yetkinliğinin seviyesini ortaya koyan akademik bir ünvandır. Bu bağlamda kanaatimce akademik birimlerde ve akademik görevlerde bulunan kişilere has ve onları onure edici bir ünvan olarak kalmasının daha adil olacaktır. Bürokrasi ve akademinin ayrı olması özünde teorik beklentiye uygun bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Bu konuda bir iç içe geçmişlik durumunun ne faydası olacaktır merak ediyorum. Bürokrasi ile akademi arasında ayrı kalma durumunu tüm bürokratlara doç ünvanı vererek çözümleyecek isek tüm akademisyenlere de vali, müsteşar, daire başkanı ve benzeri bürokratik ünvanlar verilsin böylece dostluğumuz pekişsin. Not: bu yazının amacı kimseyi kırmak veya incitmek olmadığı gibi ayrıştırıcı bir üslup kullanmamaya dikkat edilmiştir. Yine de aksini düşünen okuyucularımız olursa peşinen özür dilerim. Saygılarımla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir