"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kitap yayıncılığı üzerine

Bugün ASIS&T tarafından çıkarılan Information Matters sayfasında bir blogum yayınlandı. Yazının adı “Evaluation game in book publishing”. Bu yazıyı yazdığımda amacım hem iyi bir kitabın yayınlanması sürecinde yaşananları anlatmak, hem de bunun üzerinden iyi kitapların doğru değerlendirilmesi için neler yapılabileceği ile ilgili beyin fırtınası yapmaktı. “İyi kitapların doğru değerlendirmesi” konusunu sıklıkla başaramadığımız için örnek ülke olarak Türkiye’yi aldım. Sonra düşündüm ki madem başaramadığımız bir şey söz konusu, bu yazının bir de Türkçe versiyonu olmalı. Türkçe versiyon ile İngilizce versiyon arasında ufak nüanslar olabilir, kendi dilimde yazarken daha eğlenceli oluyorum ve siz bunu biliyorsunuz :=)

E hadi buyurun “kitap yayıncılığında değerlendirme oyunu”na…

Kitap yayıncılığında ‘değerlendirme oyunu

Bu yazıya başlık olarak ‘değerlendirme oyunu’ terimini seçtim çünkü bu yazı Kasım 2019’da doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başladığım Adam Mickiewicz Üniversitesi Bilimsel İletişim Araştırma Grubunda katıldığım ilk seminer deneyimime dayanıyor. Grubumuzun ‘czef’i Emanuel Kulczycki tarafından yazılan “Evaluation game in academia” başlıklı kitabın yazılan ilk bölümünün değerlendirilmesi için toplandığımız o gün bir eser nasıl eleştirilir, eleştiri nasıl kabul edilir, nereler eleştirilebilir gibi konuların yanında bir kitabın yayınlanması süreci nasıl olmalı konusunda da çok şey öğrendim. O zamandan bu yana tam dört yıl geçti ve kitabın kalan bölümlerinin yazılması, yayıncının seçilmesi, o yayıncıya kitap teklifinin iletilmesi, hakemlik süreci gibi tüm süreçlere yakından şahit oldum. Bunun üzerine açıkça söyleyebilirim ki ‘kitap’ olduğunu düşünerek, yayıncı görünümlü matbaalara para ödeyerek ve hiçbir bilimsel/editoryal değerlendirmeden geçmeden bastırdığımız şeyler kitap değil. Onlar kağıt yığını, onlar israf.

Emanuel ve Bilimsel İletişim Araştırma Grubu sayesinde öğrendiğim en önemli şey iyi bir kitap yazmanın çok büyük çaba gerektirdiği, büyük savaşlar verilmesi gerektiği. Ancak nihai sonucun da paha biçilemez olduğu. Bu farkındalıkla beraber bizdeki kitap değerlendirme yöntemlerinin iyileştirilmesi için neler yapılabileceğini tartışalım istiyorum.

Blogumu uzun zamandır takip ediyorsanız araştırma performans değerlendirme üzerine çalıştığımı biliyorsunuzdur. Bilmiyorsanız da şimdi öğrendiniz. İngilizce yazıda Türkiye’deki akademik teşvik ve doçentlik sisteminin yapısını anlattım kısaca. Aslında bizdeki tüm sistemler makale sayısını önceliyor. Ancak doküman tipleri arasındaki ayrım net olmadığından makale olarak yerli-yabancı hiçbir dergide yer bulamamış yazıların kitap/kitap bölümü olarak yayınlandığı da bir sır değil. Bunun için gerekenler bir adet matbaa ve bir miktar para. Hakem değerlendirmesi veya editoryal değerlendirme hiçbir zaman kitap kriteri olamadı. Öte yandan çeşitli kütüphane kataloglarında yer alma gibi dünyada uzun zamandır uygulanmayan bazı kriterler ile listeyi geliştiren Hollandalıların bile “gözünüzü seveyim biz bu listeyi kendimiz için yaptık, kitap yayıncısı değerlendirmesi için kullanmayın” dediği SENSE sınıflaması dışında kitapların düzeyini belirleyecek bir kriter hala bulunmuş değil. ÜAK yeni doçentlik kriterlerinde Book Citation Index’i değerlendireceğini ilan etti ancak BKCI’da şimdiye kadar Türkiye adresli dizinlenmiş kitap sayısı sadece üç. Yeni sistemi değerlendirdiğim yazıda detaylarını yazmıştım. Bu konuda bilgi için onunla devam edebilirsiniz: https://www.zehrataskin.com/index.php/2023/08/12/yeni-docentlik-kriterleri-pili-bitik-bir-kumandayi-tamir-etmeye-calismak/, ayrıca yıllar önce Sarkaç için yazdığımız yazıda da bunlardan bahsetmiştik: https://sarkac.org/2021/03/akademik-performans-degerlendirmelerinde-kitaplarin-yeri/

Yazıya geri döneyim. Kitap ve bölüm yayıncılığını düzeltmek aslında sanıldığı kadar zor değil. Bununla ilgili iyi bir literatür var. Ben yazımda Emanuel’in bir makalesindeki bazı başlıkları kullanarak neler yapılabileceğini listeledim. İşte o liste:

  • Kitap yayıncılığında çeşitliliği ve farklılıkları göz önünde bulundurun: Farklı alanların yazarlık kalıpları, kitapların dili ve uzunluğu farklı özellikler sergiler. Kitaplar için araştırma değerlendirme politikalarını formüle ederken bu kalıpların tamamını dikkate almak çok önemlidir.
    • Yani patateslerin yazdığı kitaplarla çileklerin yazdıkları bir değil. İkisi de çok lezzetli ama ihtiyaç duyduğu toprak, yetişmesi için gereken süre, mevsim… Bu farklılıkları dikkate almadan sadece patateslerin işine yarayan bir toprak hazırlarsanız ömrünüz boyunca bir daha hiç çilek yiyemeyebilirsiniz. Korkuuunnç :=)
  • Tekel yayıncılara ve yağmacı uygulamalara karşı dikkatli olun: Bazı üniversitelerimiz ve ÜAK, kitap değerlendirmelerinde Book Citation Index, Scopus, SENSE sınıflandırması gibi kriterlerden yararlanıyor. Ancak bu noktada tekel yayıncıların oynadığı kapı tutucu rolünü unutmamak gerek. Türkiye’den gönderilen tüm kitap tekliflerinin çok iyi olsalar da büyük yayıncılar tarafından kabul edilmeyeceği bir gerçek. Bunu daha önce de yazdım: https://www.zehrataskin.com/index.php/2023/08/31/aci-gercekler-bilimsel-iletisim-sureclerinde-bir-fiske-esitlik-icin-kucuk-tavsiyeler/ Ancak öbür tarafta da her gün spam mailler göndererek 1980 yılında tamamladığınız tezinizi kitap olarak basmak isteyen yağmacı yayıncılar var. Yapmamız gereken şey ulusal kitap yayıncılığını tehlikeye atmadan, yağmacı kitap yayıncılığına fırsat vermeden yayıncılar için belirli kriterler geliştirmek. Bu kriterler ticari bir dizine veya kataloglanmaya dayanmamalı. Her sistem oynanabilir, ancak en az oynanabilecek sistemi bulmak da mümkün. Hakem değerlendirmesi, değerlendirmelerin şeffaf olarak sunulması, basılan kitapların editoryal kalitesi vs. Bulmayı gerçekten istediğinizde kriter çok.
  • Açık tanımlar yapın: Öncelikle kitap nedir, neden yazılır, hedef kitlesi kimdir, kitap içi bölüm ile makale farkı nedir gibi temel tanımların araştırma değerlendirme sistemlerinde mutlaka yer alması gerek. Biz herkesin bu tanımları bildiğine gönülden inanıyoruz ancak yanılıyoruz. Bilimsel iletişimi iyi anlamamız için doğru tanımların yapılması ve bu tanımların içselleştirilmesi gerek.

Kitap değerlendirme sistemlerinin iyileştirilmesi için yapılabilecek çok şey var. Ancak ben Emanuel’in kitabındaki bir tavsiyenin en önemlisi olduğuna inanıyorum:

“Buradan başlayalım: Araştırmacıların ve yöneticilerin en kötülerini değil, en iyilerini ortaya çıkaran bir akademiyi teşvik etmeliyiz.”

“Let us start here: We should foster an academia that brings out the best in researchers and managers, not the worst.”

Evaluation game in academia, s.192

Bayılıyoruz hep en kötülerini konuşmaya. En kötüleri gündemde tutup iyinin adını anmamaya. Halbuki yukarıdaki cümle çok şey söylüyor. Ben Emanuel’in tamamlanması en az beş yıl süren kitabının hikâyesini de, yılda 10.000 kitap basan yayınevinin hikâyesini de biliyorum. Teşvik alabilmek için Aralık ayında basılan 2349 kitabı da gördüm, doçent olabilmek için basılanları da. Ancak, Emanuel’inkine benzer kitapların hikayesini yaymak istiyorum. Diğerlerinin kitaplarını zorla okutulan öğrenciler dışında kimse okumuyor zaten :=)

2 Yorum

  1. Serdar EFE
    Serdar EFE 16 Ekim 2023

    Hocam bloğunuza tesadüfen ulaştım, neden bu kadar geç kaldım bilemiyorum. Yazılarınız benim için bulunmaz bir hazine oldu. Kaleminize sağlık, zevk alarak çalıştığınız çok belli. İyi çalışmalar dilerim.

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 17 Ekim 2023

      Çok çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Bu gibi yorumlar keyfime keyif katıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir