"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Trends in X”, “the bibliometric analysis of X field” ve “analysing top 5 articles of X” çılgınlığı: Bibliyometri nedir, ne değildir?

Geçen gün sinir krizi geçirten bir teklif aldım. Sinir krizi geçirme sebebim teklifin kendisiydi ama bu sinir krizi ne zamandır yazmak isteyip de beklettiğim yazı için de ilham verdi. Önce teklifin detaylarını görün ve siz de sinirlenin, sonra yazının ana fikrine geçelim.

Tüm akış için: https://twitter.com/zehrataskin/status/1644302822932873218 (yazmam istenen tez bibliyometrik analiz teziydi :=)

1969’da Pritchard’ın yaptığı tanıma göre bibliyometri… Şaka şaka. Her türlü bibliyometrik makale böyle başlıyor zaten. Oralardan öğrenebilirsiniz Pritchard’ın tanımını. Pritchard bu kadar çok kullanılacağını bilse biraz daha uzun bir tanım yapmayı tercih edebilirdi belki de. Bu konudaki son izlenimimi de paylaşıp bitireyim. Pritchard’ın tanımına atıf yapan insanların %95,3’ünün (küsuratlı sayı vereyim ki salladığım anlaşılmasın ekolü) Pritchard’ın bu tanımı yaptığı yayını gördüğünü sanmam. Peki neden görmedikleri kaynaklara atıf yapıyor bu insanlar derseniz o başka bir blog yazısının konusu olabilir ancak. Sadece şu kadarını söyleyeyim: Taaa 2013 yılında yapılan bir çalışmada araştırmacıların %80’inin atıf yaptıkları kaynakların tam metnini görmeden atıf yaptıkları sonucuna ulaşılmıştı. Günümüzde bu sayının çok daha yükseldiğine eminim. Özellikle yapay zekaya yaptırılan literatür taramaları ve yayın sayısındaki devasa artışın bunda büyük etkisi var.

İşte bu noktada “neden bibliyometrik analiz makalelerinin sayısı arttı?” sorusunun yanıtı da aynı: Yayın sayısının devasa artışı ve kolay yayın yapma dürtüsü ile seçilen nispeten en kolay yöntemin bibliyometrik analiz olması :=) Bir de üstüne bibliyometrik analizlerin atıf alma potansiyelleri yüksek de olunca bibliyometrik analizin en sevilen analiz yöntemi olması kaçınılmaz oluyor.

Şu akış şemasını izlerseniz siz de hemen bugün bir bibliyometrik makale yazabilirsiniz:

  • Web of science ya da Scopus’a gir,
  • Başlıkta geçen X konusunun anahtar sözcüğünü tara,
  • Çıkan sonuçları 1-500, 501-1000 döngüsü ile indir. Lanet olsun dostum, Web of Science tek seferde tüm sonuçları indirmeye izin vermiyor :=) WoS API kullanmayı biliyorsanız bir şansınız olabilir ama bilmeye ne gerek var ki. 1-500, 501-1000. En fazla ilk 1000 makaleyi değerlendireceğiz zaten. Çünkü onlar “top”,
  • VOSviewer indir. Bu bazen woswiewer olur bazen wosviewer. Çünkü ismin ne önemi var, önemli olan işlevi. Allah razı olsun yazılımı yapandan, hem kullanımı kolay, hem kımıl kımıl rengarenk.
  • “E niye çalışmıyor bu program? Tövbeler olsun.”
  • “Haa Java yokmuş bilgisayarda. Dur onu kurayım.”
  • İndirdiğin dosyayı yazılıma yükle.
  • Bir saniye co-occurrence ile keyword analizinin farkı ne ki? Amaan neyse ne!
  • “Ayy ne güzel görseller kımıl kımıl, renkli renkli” /veya “e çıkmadı bir şey, niye öyle oldu ki. Neyse ya iki üç yuvarlak var işte. Yeter.” süreci
  • Word aç. Giriş bölümüne Pritchard’ın tanımı, yönteme WoS tarama sayfası, bulgulara iki harita.
  • Hop artık sizin de bir bibliyometrik analiziniz var. Güle güle kullanın.

Merak ettim. YÖK Tez Katalogunda bibliyometri terimini aradım. Başlığında bibliyometri geçen 100, özetinde bibliyometri geçen 29 tez tamamlanmış. 18 tez ise devam ediyor. Buna terim olarak bibliyometri kullanmayan ancak benzer yöntemleri kullanan (bilimetri, sosyal ağ analizi, konusal analiz vb.) tezler de eklendiğinde sayı arşa değiyor. Makalelerde de durum farklı değil. TR Dizin’de küçük bir tarama yaptım. Temel makale başlık örüntüleri şöyle:

[Web of Science, Scopus, Google Scholar] veri tabanındaki [XXX] [ile ilgili, konusunda yapılmış, üzerine] çalışmaların bibliyometrik analizi [yıl aralığı]

veya

[xxx] üzerine [yyy]: Bibliyometrik bir analiz

Bu durum dünyada da farklı değil. Neyse ki son yıllarda bu yayın patlaması tartışmaya açıldı. Twitter’da bu konuda büyük bir tartışma dönüyor. Öte yandan geçen yıl katıldığım STI konferansında bir bildiri vardı bibliyometrik makalelerin yöntem sorunu üzerine. İlgilisi buradan ulaşabilir: Methodological shortcomings of bibliometric papers published in the journal Sustainability (2019-2020)

Aynı konferansta bu işin babalarından Ronald Rousseau’nun da benzer konuda bir sunuşu vardı: The number of articles dealing with metrics grows faster than the Web of Science itself Zaten tüm çalışmalarını büyük keyifle takip ettiğim Rousseau’nun sunuşu o kadar keyifliydi ki en son “biz bu işi çıkaran insanlar olarak bu işe artık bibliyometri demeyelim bari, çünkü bizim anladığımız bibliyometri ile bunlar arasında büyük farklılıklar var. Biz buna ‘Science of Science’ diyelim” demesiyle kalbimi tamamen çaldı (sunuşundan bir görsel aşağıda). Bu kısmın çok ama çok ilginç bir başka boyutu da var.

Sunumda en sevdiğim kısım “bibliyometri teriminin geçtiği yayınların düşük kalitede olduğu ile ilgili çıkarımıydı.

Web of Science’ın yaratıcısı Garfield’ın yıllar önce “science of science” kavramı hakkındaki görüşleri aşağıda. Nalimov gibi araştırmacıların bu konudaki katkı ve tartışmalarını bilmek önemli. Yakın zamanda araştırma grubumuzdan bu konuda önemli çalışmalar çıkabilir. Takipte kalın. Neyse konuyu dallandırmayım daha fazla. Ne oldu da İngilizcede asla uçmaz denilen terime dönmek teklif edilmeye başlandı? Bu durum sevdiğimiz şarkıyı herkes söylemeye/bilmeye başlayınca o şarkıdan soğumak gibi bir şey mi yoksa başka bir sıkıntı mı var :=)

Benim iyi bir bibliyometrik analizden beklentim benim asla göremeyeceğim bağlantıları bana açıklayabilmesi. Örneğin, aşağıdaki ağın bir üniversitenin yayınlarında ortak olduğu ülkeleri gösterdiğini düşünün. Sadece gördüğünü yorumlamak da mümkün, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini dikkate alarak yıllar içinde gelişmekte olan ülkelerin ağa dahil olmasının sebeplerini sorgulamak ve sorgulatmak da. Bibliyometrik araştırmalar bir keşif fırsatı. Okuyucuyu bu gökkuşağında gizli incileri bulmaya yönlendirmek gerek. Aksi halde sadece bu konuda en çok yayını şu yapmıştır, en çok şu dergiye atıf yapılmıştır demenin çok kimseye faydası olmaz.

Öylesine bir örnek olarak bir işbirliği ağı

Ben bir süredir bibliyometrik analiz yapmıyorum, parayla tezini yazdırma teklifi dışında bilgi danışan insanların sorularını yanıtlayarak yardımcı olmaya çalışıyorum. Çalışma alanım biraz daha farklı boyuta kaydı çünkü. Ancak tarihsel süreçte benim bibliyometrik yayınlarımın değişimine bakabilirsiniz. “Şimdiki bildiklerimi biliyor olsam o zaman şunu şöyle yapmazdım” demediğim tek makale yok. Bibliyometrik makaleler bunu en çok söylediğim makaleler. Hele eski analizlerimi açıp bakasım bile gelmiyor. Öğh. O yüzden bu yazıyı yazma amacım da “bibliyometrik analiz yapmayı bırakın, orası benim alanım” diyerek bölgemi işaretlemek değil. Öyle olsaydı YouTube’daki bibliyometrik analize uygun veri hazırlama videomu çoktan kaldırmıştım :=) Neyse. Amacım yapmak istiyorsanız yine yapın ama yukarıdaki şablonun dışına çıkın, bu bir keşif süreci olsun demek. Çöplüğe dönen bibliyometrik analiz literatüründe boğuluyoruz ve bu literatürün hiçbir şeye katkısı yok. -yazarlarının akademik yükselme/teşvik dosyaları dışında.

Neyse. Her konuyu akademik performans değerlendirme sistemlerine bağlamak istemem ama tez öğrencim Onur Öztürk yağmacı dergilerde yayını olan akademisyenlerin yayın tercihlerinde akademik performans değerlendirme sistemlerinin rolünü araştırıyor. Tezin ikinci bölümünü dün okudum. Yayınla ya da yok ol kültürünün anlatıldığı bölümde terimin ilk ortaya çıktığı kaynağa atıf yapmış. Aşağıda:

The dictionary of modern proverbs, s. 221

Taaaa 1927’de sürekli yazmaya ve yayınlamaya teşvik eden en önemli şeyin üniversitelerin araştırma değerlendirme sistemleri olduğu söylenmiş. 1938’de tekrarlanmış. Yıl olmuş 2023, hala aynı şeyi söylüyoruz. Sadece bibliyometrik makalelerin değil, tüm makalelerin seviyesinin iyileştirilmesi ve bilime/topluma katkı sağlayabilmesi için sayısına değil, içinde ne yazdığına bakmamız gerek.

XOXO.

2 Yorum

  1. Muzaffer Özcan
    Muzaffer Özcan 15 Nisan 2023

    Sayın hocam,
    ”Pritchard’ın tanımına atıf yapan insanların %95,3’ünün (küsuratlı sayı vereyim ki salladığım anlaşılmasın ekolü) Pritchard’ın bu tanımı yaptığı yayını gördüğünü sanmam.” ifadenize benzer bir durum Mehrabian’a atfedilen 7-38-55 kuralı için de geçerli. Öyle ki Mehrabian yazısının sınırlılıklarını içeren ayrı bir yazı daha yazmasına rağmen, birçok profesör unvanlı hocamız yazdıkları Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı ders kitaplarında bu sözde kuralı -gerçekten böyle bir şey olabilir mi yazıya bir bakayım demeden- çılgınlar gibi kullanmaktalar.
    Saygılarımla,

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 17 Nisan 2023

      Katkınız için çok teşekkür ederim. Bu atıf yapma alışkanlığı çok yaygın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir