"Enter"a basıp içeriğe geçin

Whiplash: Rehber olmak, insan onuru ve kutsanan beğenmezlik üzerine…

Dün Twitter’da herkes bir vakıf üniversitesindeki hocanın enteresan uygulamalarını konuştu durdu. Herhangi bir link veya gönderme yapmayacağım ona çünkü hocanın artık bir meme’e dönüştüğünü ve konunun fazla uzadığını düşünüyorum. Bu blog yazısını yazmayaysa yarım saat önce karar verdim. Dünkü hocanın enteresan uygulamalarını Whiplash filmindeki Fletcher’in uygulamalarının kötü bir kopyası olduğunu söyleyen milyon tweet okudum. Filmi izlememiş olmak cahil hissettirdi. Herkes bu kadar bildiğine ve “kötü bir kopyası” dediğine göre değişik yöntemleri olan bir hocanın hikayesi olmalıydı. Good Will Hunting veya Dead Poet’s Society gibi bir film canlandı gözümde. Demin, saatler 20’ye geldiğinde aldık içeceklerimizi, başladık izlemeye. Saat 20.30 gibi eşime “babaannem gibi film izliyorum, kusura bakma” demek zorunda kaldım. Çünkü çok söylendim. Saat 20.45’te sık sık küfür ettiğimi fark ettim. Saat 21.00’de, filmin ortasında, eşim filmin sonunu değil, film bittikten sonra yazacaklarını merak ediyorum dedi. O Twitter’a yazacağımı zannediyordu ama ben buradayım. Film bitti demin. Aklımda gezen düşünceleri kaybetmeden kaleme alabilmek için buradayım. Filmi henüz izlemediyseniz bir takım spoilerler olabilir. İzlemediyseniz bi koşu izleyin gelin, blogum bir yere kaçmıyor. Bekleriz biz.

Whiplash filmi ben hariç herkesin bildiğini fark ettiğim üzere konservatuarda okuyan genç bir bateristin (Andrew) kibir abidesi üst insan hocası ve onun muazzör uygulamaları sayesinde kendini öldürmeyi iki kez teğet geçip kendini keşfetme hikayesi. Durun ben yazmayayım hikayesini, siz Wiki’den okuyun. Sonuçta amme hizmeti olarak eklemişler oraya.

Şunu baştan yazayım: Ekşi Sözlük’te veya diğer platformlarda atılan “işte feraset, işte gerçek tutku, işte gerçek rehberlik” nidalarına ters olacak belki ama filmdeki hocadan ve en iyi caz müzisyenini ortaya çıkarmak için uyguladığı yöntemlerden nefret ettim. Konservatuvarın en “prestijli” hocası ışık gördüğü öğrenciyi teşvik etmek için fiziksel görüntüsü, çocukken terk eden annesi veya yetersiz babası üzerinden vuruyor. Küfür ediyor. Hatta fiziksel şiddet uyguluyor. Toplum içinde aşağılıyor. Sırf Andrew kendini tehlikede hissetsin diye bir başka müzisyenin kariyerini çöpe atmaktan hiç imtina etmiyor, piyon gibi kullanıyor. Neden? Çünkü o piyonda ışık yok. Sistemde elenecek zaten. Kıymetsiz bir varlık. Başkasının ışığını ortaya çıkarmak için kolaylıkla kullanılabilir. Kullanıyor da. Tüm bu yöntemler çok iyi bir müzisyenin intiharına, diğerinin ölümden dönmesine, sonrasında okuldan atılmasına, sonrasında intihar edecek kıvama gelmesine, hayallerinden olmasına sebep oluyor. Daha da kötüsü Andrew hedefine ulaşabilmek için tek yolun durmaksızın çalışmak olduğunu zannediyor. 16 yaşındaki çocuk hoşlandığı kızdan uzak duruyor, hayatı kaçırıyor. Çünkü böyle yarınlar yok gibi çalışırsa en iyi müzisyen olacağını sanıyor. Bu uğurda erken öleceğini, etrafında kimse olmayacağını biliyor, ancak iyi bir müzisyen olarak ölmeyi uzun yaşamaya tercih ediyor.

Filmin yarısından sonra eşime bu noktadan sonra muhtemelen Andrew’un bu hoca ve akla zarar yöntemleri sayesinde nasıl başarılı olduğunun hikayesini izleyeceğiz dedim. Hiçbir senaryo bu adamın iyi bir rehber olduğunu düşündüremez cümlesini de ekledim. Bardaki sahnede dedim haydi başlıyoruz. Şu sahnede:

Tanıdık geldi mi? “Ben senin ne kadar iyi bir X olabileceğini biliyorum, o yüzden zorluyorum. Ancak yeni nesil kırılgan, hassas. Sen onlar gibi değilsin. Olmamalısın. Bak bize. Biz neler gördük de ses etmedik. İyi müzisyenler bu zorluklara katlanan deliler arasından çıkıyor” nutku bu. Fazlası değil. Sürekli daha iyi olması beklenen, whiplash’ı ezberden çalmış olsa da tek bir aferin sözü sakınılan, hatta tam tersi nota kağıdını kaybettiği için ağzına edilen, buna karşın en ufak hatası gözüne ve başkalarının gözüne sokulan…

Bunun iyi rehberlik olduğuna inandırılmış en az 3394890 genç olduğundan eminim. Bu film hakkında bir şeyler karalayacağımdan emin olan eşimin kesinliği kadar eminim hem de. İnsan onurunu hiçe sayan, kalp kırmaktan çekinmeyen, mekanize, eleştirel, hiçbir şeyi beğenmeyen, aferin özürlü rehberlik iyi rehberlik değildir. İyi olacağına inandıklarını kaybetmektir. Filmin ortasında intihar eden öğrenci iyi bir rehberlik değildir. Müzisyenlik hayalini yarıda bırakıp tıp fakültesine geçen öğrenci de. Belki bir sürü Charlie Parker çıkmama sebebi rehberin kibri yüzünden sistemden elenenlerdir.

Let’s twist again…

Beklentimi vermeyerek klasik holywood klişesine düşmeyen ve twist ile gönlümü alan senariste teşekkürü borç bilirim :=) Çünkü o bar taburesindeki Fletcher’in gerçek Fletcher olması imkansızdı. Festival sahnesinde Andrew’den hiç bilmediği bir şarkıyı çalmasını beklediğinde, işten kovulmasının diyetini onu rezil ederek göstermek istediğinde belleğimdeki tüm sinkaflı laflar döküldü ağzımdan istemsiz. Andrew sahneden ayrıldığında intihar edeceğini düşündüm. Çünkü edebilirdi. Çünkü kibrinde boğulan bir adamın aldığı intikamla yıllarca kendini kanıtlamak için uğraştığı babasının gözü önünde rezil olmuştu. Tüm müzik camiasıyla beraber. Ancak filmin sonunda o tam tersini yaptı. Döndü, Fletcher’in itirazlarına rağmen efsane bir solo çaldı. Fletcher o arada hala yersen ışık gördüğü öğrencisinin gururunu kırmaya çalışıyordu. Andrew onun sayesinde değil, ona rağmen başarılı oldu aslında. Senaryonun bize söylemek istediği o muydu bilmiyorum ama benim aldığım mesaj tam olarak buydu.

Bak gördün mü, sayemde en iyisi sensin!

Son sahnedeki göz parlamasını gördünüz değil mi? “Ben yaptım” parıltısı o. “Benim eserim”. Andrew intihar etse veya o araba kazasında ölse belki on dakika yaş akacak gözlerden çıkan sahiplenme parıltısı o. Yersen papaz eriği deyimini çok kullanıyorum ben. Yersen papaz eriği parıltısı o. Yemezler tabi.

Çağın beklentisi: İnsan olma, makine ol

Dün bu vakıf üniversitesindeki hocanın yöntemlerine alkış tutan, kral diyen, keşke benim hocam olsa diyen bir dünya tweet okudum. Güçlü olmanın, duygusuz olmanın, ofansif mizahın, sabah akşam yemeden içmeden çalışmanın, hayatı kaçırmanın kutsandığı bir dönem bu. Good will hunting ile, ölü ozanlar derneği ile bu filmi ayıran gayet kalın çizgi bu. Çağın beklentisi makine gibi olmamız. Ben makine gibi olmayı reddediyorum. Olmayacağım. Hiçbir öğrencimin de olmasına izin vermeyeceğim.

Lafargue’ın Tembelliğe Övgü kitabını okudunuz mu bilmem. Kitabın ana fikri o olmasa da ben gerçek yaratıcılığın çok çalışmaktan değil, gerektiğinde tembellik etmekten geçtiğine inanıyorum. Hayatı kaçırmamaktan, sevmekten, deliler gibi gülmek ve ağlamaktan. Sevdiklerinle zaman geçirmekten. Hepi topu en fazla bir asır yaşayacağımız şu hayat için kendimize fazla değer atfediyor, o yüz yılı kendimiz için cehenneme çeviriyoruz.

Filmin sonu: Gelecekte nasıl biri olacağına karar vermek

Bunca şey yazdım ama filme bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Klasik holywood filmi olsa naif bir hoca/öğrenci ilişkisi izlerdik. Öyle olmaması benim için mutluluk sebebi. Elbette “bu gençler kırılgaan, bu gençler yumuşaakk, işte gerçek rehberliiiğk” diye izleyenler de vardır, asıl eğitimin böyle olması gerektiğini düşünen de. Ben öyle düşünmüyorum. Filmin sonunda bir gelecek gösterilmemiş olmasını bu yüzden sevdim. Benim hayalimdeki senaryoda Andrew kendi rehberlik yöntemini buldu, Fletcher’i zamanın ötesine gönderdi, nasıl bir insan olduğunu da herkese anlattı. Şimdi de kendi bulduğu yöntemlerle başarılı müzisyenler yetiştiriyor. Öyle olsun bence.

Oh, çok iyi geldi bu blog. Ara sıra böyle konularda yazmayı seviyorum. Okuduğunuz için teşekkürler.

Not: J.K. Simmons abiye bayılırım. En sevdiğim dizilerden biri yarım bırakılmış olsa da Counterpart. Ancak bu filmi izledikten sonra kendisine sağlam bir kafa atmak istedim. Bence mikkemmel bir oyuncu. Respect again :=)

2 Yorum

  1. Abdulkadir TASKIN
    Abdulkadir TASKIN 11 Aralık 2023

    Yazacağını biliyordum 🙂

    • wordpress_ztcom
      wordpress_ztcom 12 Aralık 2023

      Bilirsin tabi <3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir